Sosyal medyayı, belli konular hakkında tanıtıcı açıklamaların yapıldığı mecralar olarak tanımlamak mümkün. Sosyal medya sayesinde herkes bir içerik üreticisi haline geldi. Bireyler sosyal medya sayesinde kendi yaratıcılıklarını ortaya koyuyor, yeni fikirler, yeni buluşlar ortaya çıkarabiliyorlar.
Fikri ürünlerin pazarlanması, paylaşılması hoş gözükse de burada temel sorun, sosyal medyada paylaşılan içeriklerin 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserlerinin Korunması Hakkında Kanun kapsamında ihlal teşkil edip etmediği noktasında kendini gösteriyor. Bu anlamda, sosyal medyanın ne tamamen bir fırsat ne de tamamen fikri haklar anlamında hak sahibi açısından tehdit olduğunu söylemek mümkün.
Örneğin, eser sahibinin bestelediği bir müzik eseri, piyasaya sürülmeden sosyal medyada paylaşılabiliyor. Bu ilk bakışta iyi gözükse de hak sahibi açısından tehlikeli bir durum yaratmaya başladı, ekonomik anlamda pek çok olumsuzluğu da beraberinde getirdi.
Diğer yandan, sosyal medyada içerik paylaşımının herhangi bir lisans gerektirmemesi, kullanıcıların kimliklerinin bilinmez olması da yasal olmayan içeriklerin paylaşılması durumunda bunun takibini zorlaştırıyor. Yine, sosyal medyada içeriklerin değiştirilebilir olması da kişilik haklarına hakaret ya da telif hakkına aykırı bir durum söz konusu olduğunda tespit açısından çeşitli güçlükleri beraberinde getiriyor.
Açık olan şudur ki, hukuk teknolojiyi yakalamakta güçlük çekiyor. Bu anlamda sosyal medyanın gelişimine destek vermekle birlikte hukuki anlamda hak sahiplerinin de korunmasını sağlayacak düzenlemelerin yapılması gerekli.
Burada sorun, paylaşılan içeriklerin ne kadar eser olarak kabul edileceği. Örneğin, bir Twitter kullanıcısının paylaştığı söz ne kadar eser niteliğine haizdir?
Av. Erdal Aksu
HukukiBoyut
*Bu yazı Campaign Türkiye’nin Kasım 2014 sayısında yayınlanmıştır.